Uzun uzun zaman önce, mevcut evimize yeni taşındığımız bir galakside, doğal olarak bir takım eksiklerimiz vardı. biz de her eli ekmek tutan genç gibi soluğu ikea'da aldık. hangi yemek takımı kişiliğimi tamamlar, hangi perde halımızla uyar diye ara tara bir sürü ıvır zıvır aldık. Ama hepsi aksesuar, raf vs. idi. En karmaşığı dümdüz bir tv sehpasıydı. Biri hariç. Cehennemden gelen, iblisin yuvasından çıkmış, fanilerin kanını ve sabrını tüketmek üzere dünyaya gönderilmiş şeytanın baş yardımcısı: aneboda şifonyer..
başta herşey güzeldi. iç çamaşırları, t-shirtler paşa paşa geçiniyorlardı atandıkları yerlerinde. ne bilirim ben aneboda denen iblisin katil bebek çaki gibi önce kendini sevdirme sonra iflahımı kesme merakında olduğunu. en beklemediğim anda hop iç çamaşırı çekmecesi sweatshirt çekmecesinin üstüne oturdu. 4 yıllık mühendislik eğitimi ilk defa bir işe yaradı, içten takılan vidayı dıştan sabitleyecek civata vermedikleri için, vidayı imanına kadar sıkmazsanız zamanla bağımsızlığını ilan ettiğini farkettim.
olur böyle vakalar diyerek yaradana sığınıp acı kuvvetimi tatbik ettim vidalara. hepsi gömüldü 3. sınıf suntaya çıkmamacasına. ben mutlu mesut hayatıma devam ederken aliye rona kılıklı aneboda başıma çoraplar örmeye devam ediyormuş, boyu devrilsin. bi sabah baktım en üst raf yerine mıhlanmış, öldüm allah açılmıyor. çeşitli inceleme ve araştırma çalışmaları sonucunda, kantinci sucuğu inceliğindeki alt tabakanın bel vererek alt rafa düştüğünü, bu sırada sıkışarak trafiği kitlediği sonucuna vardım. zihni sinir formülleriyle çıkardım alt tabakayı, ama reed richards kıvraklığında olmadığımdan yerine takmak için ölümüne sıktığım o vidaları sökmek gerekiyordu. bebek altı değişiştir özeniyle açtım o vidaları, yaptım bunu. altı tekrar yerleştirdim ve her tarafı sıktım özenle. o meşhur vidaları tekrar kanırttım yerlerine, fakat oyun hamurundan imal edildikleri için bu basınca daha fazla dayanamadılar ve tıp dilinde folloş dediğimiz hale kavuştular. bir zamanlar mutlu bir + bulunan vida başında artık bir o vardı. verilen mesaj basit ve açıktı, bu sefer girdim buraya ama bir daha çıkartman gerekirse david coperfield lazım olacak.
bitti mi, tabi ki hayır. aynı işlemi düzenli aralarla altı düşen diğer iki çekmece için yineledim. kendisinden artık hiç hoşlaşmasam da anebodanın sıkılmamış ve sıklaştırılmamış yeri kalmadı. maykıl ceksın bu kadar düzeltmemiştir sağını solunu.
asıl eşeğin genital organlarına su kaçırtan olay o kara perşembe günü değişti, cehennemin gazabı sunta olmuş üstüme yağıyordu adeta. en üst çekmecenin altı yine düştü. sonsuz denemeler sonucunda yalama olmuş vidanın en iyi çay kaşığı dibiyle açılabildiğini keşfettim. aklımdan kuru kafa yıldırım dinamit yumruk vs. geçerek alt tabakıyı yerine yerleştiriyordum ki o çıt sesiyle dünyam karardı, koskoca arka panel bi ufacık çıt sesiyle vida yerlerinden kırılıvermişti. hislerim ancak ailesi doğranmış maksimusunkilerle kıyaslanabilirdi.
aklımdan geçen ilk fikir bu şerefsiz aleti atıp yenisini almaktı ama eşek meftası ağırlığındaki mobilyayı ne yapsaydım, nerelere atsaydım. herşeyi olduğu gibi bırakıp kendimi attım dışarı. En son bu hafta sonu anebodaya yenilmeyeceğime karar verip gittim hırdavatcıya, kırılan şerefsiz arka panel için köşebent, durmadan kendini atan alt paneller için minik piyano menteşeleri, sümük kıvamına gelen vidaların yenilerini aldım. operasyon uzun ve kanlı geçti. fakat seri çekiç darbeleriyle anebodayı dize getirmiştim, aparkattan girdiğim tornavidayla son darbeyi indirdim. yenmiştim anebodayı, ADRİİAAAAAAAANNNN diye haykırmaktan alıkoymadım hiç kendimi. zafer benimdi
ya da bana öyle geliyordu...
çekmeceler bitmiş ve yerleşmişti, son işlem, son vida... derken o melun "çıt".
kayan ray olduğu gibi yerinden çıkmış, kaymasını sağlayan yağlı ufacık toplar iç çamaşırlarımın en ücra köşelerine kadar yayılmıştı.
tek bir şey diyebildim: pes
.
başta herşey güzeldi. iç çamaşırları, t-shirtler paşa paşa geçiniyorlardı atandıkları yerlerinde. ne bilirim ben aneboda denen iblisin katil bebek çaki gibi önce kendini sevdirme sonra iflahımı kesme merakında olduğunu. en beklemediğim anda hop iç çamaşırı çekmecesi sweatshirt çekmecesinin üstüne oturdu. 4 yıllık mühendislik eğitimi ilk defa bir işe yaradı, içten takılan vidayı dıştan sabitleyecek civata vermedikleri için, vidayı imanına kadar sıkmazsanız zamanla bağımsızlığını ilan ettiğini farkettim.
olur böyle vakalar diyerek yaradana sığınıp acı kuvvetimi tatbik ettim vidalara. hepsi gömüldü 3. sınıf suntaya çıkmamacasına. ben mutlu mesut hayatıma devam ederken aliye rona kılıklı aneboda başıma çoraplar örmeye devam ediyormuş, boyu devrilsin. bi sabah baktım en üst raf yerine mıhlanmış, öldüm allah açılmıyor. çeşitli inceleme ve araştırma çalışmaları sonucunda, kantinci sucuğu inceliğindeki alt tabakanın bel vererek alt rafa düştüğünü, bu sırada sıkışarak trafiği kitlediği sonucuna vardım. zihni sinir formülleriyle çıkardım alt tabakayı, ama reed richards kıvraklığında olmadığımdan yerine takmak için ölümüne sıktığım o vidaları sökmek gerekiyordu. bebek altı değişiştir özeniyle açtım o vidaları, yaptım bunu. altı tekrar yerleştirdim ve her tarafı sıktım özenle. o meşhur vidaları tekrar kanırttım yerlerine, fakat oyun hamurundan imal edildikleri için bu basınca daha fazla dayanamadılar ve tıp dilinde folloş dediğimiz hale kavuştular. bir zamanlar mutlu bir + bulunan vida başında artık bir o vardı. verilen mesaj basit ve açıktı, bu sefer girdim buraya ama bir daha çıkartman gerekirse david coperfield lazım olacak.
bitti mi, tabi ki hayır. aynı işlemi düzenli aralarla altı düşen diğer iki çekmece için yineledim. kendisinden artık hiç hoşlaşmasam da anebodanın sıkılmamış ve sıklaştırılmamış yeri kalmadı. maykıl ceksın bu kadar düzeltmemiştir sağını solunu.
asıl eşeğin genital organlarına su kaçırtan olay o kara perşembe günü değişti, cehennemin gazabı sunta olmuş üstüme yağıyordu adeta. en üst çekmecenin altı yine düştü. sonsuz denemeler sonucunda yalama olmuş vidanın en iyi çay kaşığı dibiyle açılabildiğini keşfettim. aklımdan kuru kafa yıldırım dinamit yumruk vs. geçerek alt tabakıyı yerine yerleştiriyordum ki o çıt sesiyle dünyam karardı, koskoca arka panel bi ufacık çıt sesiyle vida yerlerinden kırılıvermişti. hislerim ancak ailesi doğranmış maksimusunkilerle kıyaslanabilirdi.
aklımdan geçen ilk fikir bu şerefsiz aleti atıp yenisini almaktı ama eşek meftası ağırlığındaki mobilyayı ne yapsaydım, nerelere atsaydım. herşeyi olduğu gibi bırakıp kendimi attım dışarı. En son bu hafta sonu anebodaya yenilmeyeceğime karar verip gittim hırdavatcıya, kırılan şerefsiz arka panel için köşebent, durmadan kendini atan alt paneller için minik piyano menteşeleri, sümük kıvamına gelen vidaların yenilerini aldım. operasyon uzun ve kanlı geçti. fakat seri çekiç darbeleriyle anebodayı dize getirmiştim, aparkattan girdiğim tornavidayla son darbeyi indirdim. yenmiştim anebodayı, ADRİİAAAAAAAANNNN diye haykırmaktan alıkoymadım hiç kendimi. zafer benimdi
ya da bana öyle geliyordu...
çekmeceler bitmiş ve yerleşmişti, son işlem, son vida... derken o melun "çıt".
kayan ray olduğu gibi yerinden çıkmış, kaymasını sağlayan yağlı ufacık toplar iç çamaşırlarımın en ücra köşelerine kadar yayılmıştı.
tek bir şey diyebildim: pes
.
bu kadar guzel anlatilirdi!
ReplyDeletekendimi gordum anlattiklarinda. fakat benim son sahne gomme dolaba tikilmis, ust uste oturmus raflariyla inatla kullanilmaya calisilan bir sifonyere ait. allah sonlarini benzetmesin :)
bu arada sayfanin yeni goruntusu cok guzel olmus.
"If he is secure at all points, be prepared for him. If he is superior in strength, evade him. If your opponent is of choleric temper, seek to irritate him. Pretend to be weak, that he may grow arrogant."
ReplyDelete-Sun Tzun, "Art of War"-
Dolap daha iyi bir savaşçıymış. Eğitimini almış ve uygulayabilmiş.
ahahah...
ReplyDeletepreviously on aneboda:
http://bankis.blogspot.com/2007/11/aneboda.html
işbu yazısı ile top 10 blog yazıları listesine üst sıralardan giriş yapan herbert'a allahtan tahammül, demonte edilemeyen her türlü ikea aparatına da o meşum vakte kadar uzun ömürler diliyoruz.
ReplyDeleteher ikea mobilyası ev taşıma anında ölümü tadacaktır.
yok ki, sonları benzedi benzeyecek az kaldı :)
ReplyDeleterestless, hakkaten hilal taktiğiyle önce içine aldı sonra ezdi beni alet.
kip, aman teveccühün yahu
eae... benden duymuş olmayın ama template'inizin bazı yerlerinde çatlaklar var. firefox 3 compatible değil de olabilir. şu an yazdığım kutu yamulmuş mesela..
ReplyDeleteŞövalye de bayılır IKEA'ya. Perdelerimiz kafamıza düştü. Tabaklarımız çip çip kırıldı, harita misali. Bıçaklarımız da paslandı. Hala gider hala gider.
ReplyDelete