Monday, December 14, 2009

yuvaya dönüş

acı tatlı kısa ama güzel oldu fssdb. ama bizi evi özledik, eski ekibi topladık, HDBY'a döndük, ordan devam.

Sunday, November 22, 2009

Eski ekibi yeniden toplasak mı?


Herbert abimle arada bir bankis in parlak zamanlarını anarız. Kolay değil, 2 yılda onlarca yazı yazdık, yüzlerce yorum aldık, binlerce yorum bıraktık ve en önemlisi kaç tane arkadaşlık kurduk. Bazıları sanal arkadaşlıktan da öteye geçti, yüzyüze görüştük, kaynaştık. Neyse...


Acaba diyorum, hazır TGM İstanbul'a taşınmışken, melontheroad yoldan çıkıp evinin kadını olmuşken ve biz Herbert ile radyoson'u layıkıyla götüremiyorken ekibi tekrar toplasak nasıl olur? Yeni fotoğraf bile çektirirz hem. Ne dersiniz Melo? Herbert? TGM?

Tuesday, October 27, 2009

How to Lose a Guy in 10 Days

Amerikan filmleri bize uymaz arkadas. Neymis 10 gunde hatun oyle seyler yapacakmis da erkegi kaybedecekmis. Ornek olarak verdigi ney? Herifin aletine Prenses Sofya diye isim takmak, evini kendi tarzina gore duzenlemek falan filan. Yahu bizim kizlar 10 gunde herifin evine girmez bile.

Bir Turk kizinin herifi elinden kacirmasinin en iyi yolu 10 gunde iki kere "iliskimiz nereye gidiyor berkecaaaaan?" diye sormaktir bence.

Friday, October 23, 2009

Facebook


Facebook uzun süreden beri eski Facebook değil, bambaşka bir şey oldu. Sanki tüm interneti içine topladı herifler. MSN'in yerini Facebook Chat aldı, e-postaya ek yapılan fotoğraflar Facebook'a yüklenir ve "tag"lenir oldu ve videolar YouTube yerine Facebook video üzerinden paylaşılıyor


Ülen tüm bu olanlar neye işaret, nereye gidiyor bu dünya diye düşünürken cevabımı Wired dergisinin Temmuz sayısında buldum.


Meğerse Facebook'çular interneti ele geçirmeye çalışıyorlarmış. Şu an Google'ın olduğu yere geçip insanların internete çıkış kapısı olmak isterlermiş. Bunu yapabileceklerine dair inançlarının dayanak noktası ise kullanıcıların doktor bulmak, en iyi fotoğraf makinesini satın almak ya da seyahat edecekleri ülke hakkında bilgi almak için Google'ın algoritmalarına dayalı arama sonuçları yerine tanıdıklarının yaptıkları, yazdıkları ve önerdikleri şeylere başvurmayı tercih edecekleriymiş.


Bu söylediklerini yapabilmek için Facebook Search'ü daha kullanışlı hale getirmeye çalışıyorlar ve arkadaş paylaşımları içinde arama yapılabilmesini sağlamak istiyorlarmış. Sanırım çok yakın zamanda "Status Update"ler içinde arama yapabileceğiz. Örneğin Facebook Search'ten "göz doktoru" diye arattığımızda Horatio: göz doktorundayım böhüüü status update'ini görüp Horatio'ya "Oo Horatio'cum geçmiş olsun, bizim de bi göz doktoruna gitmemiz gerek seninkini tavsiye eder misin?" diye sorabileceğiz.


Facebook'un bu şekilde ataklarla yaygınlığını ve kullanım oranını arttıracağı kesin, ancak Google da boş durmuyor, Google Docs, Books, Chrome tarayıcısı, Android işletim sistemi gibi ürünlerle kendini başka bir noktaya taşıyor.


Makyaj odasi

Suzan Kardes kimdir bilmiyorum. Guzel sarki soyledigi rivayet ediliyor. Ben pek begenmedim ama asagidaki album guzel.

Suzan Kardeş - Makyaj Odası Şarkıları

1. Suzan Kardeş - Gelem Gelem


2. Nejat İşler - Hancı
Albumdeki en iyi sarki bu. Nejat Isler'in sesi ne guzelmis yau!



3. Demet Akbağ - Çayuriye (Olanlar Oldu Bana)
Demet Akbag'in sarki soyleyisi album ortalamasinin ustune.



4. Yasemin Yalçın - Taht Kurmuşsun Kalbime
Bunu pek begenmedim.



5. Cem Yılmaz - Ah Bu Gönül Şarkıları

Cem Yilmaz'in sesi bence cok guzel, ama hala bir urkeklik var uzerinde. Mazhar Alanson - Psikopat duetinden sonra bu sarki da cok iyi.


6. Halil Ergün - Kırmızı Gülün Alı Var

Halil Ergun'den bu sarkiyi dinlemek guzeldi.


7. Haluk Bilginer - Sen de Başını Alıp Gitme Ne Olur

Haluk Bilginer'i cok sevdigimden kendisinden daha iyi bir seyler beklerdim.


8. Olgun Şimşek - Ellerim Bomboş
Albumdeki en ozgun yorum diyebilirim. Olgun Simsek, arabesk tarziyla dokturmus.



9. Oya Başar - Dom Dom Kurşunu

Oya Basar maalesef ortalamanin altinda kalmis.


10. Yılmaz Erdoğan - Telli Turnam
Yilmaz Erdogan yanik yanik okumus turkuyu, cok sevdim.



11. Meltem Cumbul - Beyaz Giyme Toz Olur

Meltem Cumbul guzelce fisildamis mikrofona sanki.


12. Şebnem Dönmez - Yovano Yovanke 13. Özgü Namal - Saoroma (Hıdırellez) / Ederlezi
Ben bu kadin yorumlarini begenemedim ya nedense.

14. Güven Kıraç - Neden Saçların Beyazlamış Arkadaş

Bu da gayet iyi, sarkiyi da cok severim, Guven Kirac da guzelce soylemis agzina saglik.

15. Erkan Can - Küçelere Su Serpmişim

Bu da en sevdigim sarkilardan oldu, alip goturuyor.

16. Fikret Kuşkan - Pıkmasparı (Kuzgun)

17. Sezen Aksu - Eğreti Gelin
Sezen Aksu'ya diyecek bir lafim olmaz, olamaz.


18. Suzan Kardeş - Huysuzsun... Arkamdan Tas Tas

Thursday, August 13, 2009

aşılı kaldım bir ipin ucunda

http://www.helpyourautisticchildblog.com/wp-content/uploads/2009/03/vaccine.jpg

bir şey çok kolay olduysa bilin ki bir müddet sırtınız duvara dayalı gezmenizde fayda var. özellikle de benseniz. çünkü bilirim ki işim rast gittiyse, ulu manitunun canı sıkılmaktadır ve o bana asap sokacağı yağlı kazığın budaklarını temizlerken benim rahatlayıp gevşememi istemektedir.

 geçen hafta pasaportumu uzatmak ve sarı humma aşısı olmak için işten izin istedim. daha önceki tecrübelerim ve genel önyargılarımdan pasaport biriminde bir iftar çadırı havası bekliyordum. emniyetin kapısına vardığımda hiç de yanılmadığımı gördüm. bilinçaltımın en ücra noktalarına iteklediğim askerlik muayenesi sırası anılarını tetiklercesine bir erkek yoğunluğu yumruk olmuş emniyetin kapısından sekiyordu. yine iç çamaşırına kadar soyunup ayak tabanımı gösterecek miyim hezeyanlarıyla soğuk soğuk terlerken, yanımda duran sivilceli genç "senin de mi alışveriş merkezi?" dedi. sabahın o saatinde afyonu hala geri sayımda olan bünyem bu soruya boş bakışlarla cevap verebildi. "özel güvenlik belgesi almaya gelmedin mi" diye sabah sabah benden ümidi kesmeden sordu sivilceli genç. ulan önce silahımı istediler, şimdi kesin güvenlik görevlisi bu diyorlar, allah kahretsin bu sert vahşi karizmamı diye içimden geçirerek "yok ben pasaport için geldim" dedim. yanlış kuyruktasın pasaport için sıraya gerek yok direkt gir dedi. sivilcesinin ağzıma patlayacağından korkmasam öperdim kendisini ama sert vahşi karizmama sığdıramadım.

 pasaport kısmı ise gayet sakindi, kol gibi harcımı nakit olarak yatırdım, görevli parmak izimi almak için parmaklarımı tek tek oklavayla scanner'ın üstüne açtı. yalnız afacan scanner sağ serçe parmağımı okumamakta ısrar edince baya bir güreşmek durumunda kaldık. neyse o da bitti, belgeleri verdim, 2 gün sonra gel dediler ve hepsi 45 dakika içinde bitti. gayet şaşkın çıkıp taksiye atladığım gibi karaköyde aldım soluğu. yolda taksicinin yandan gelen arabayı biçeyazması dışında bir vukuat olmadı. iskelenin hemen yanındaki Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü'nü de kolayca buldum. İçeride sadece 2 tane güleryüzlü görevli vardı. aç sol omzunu komutunu aldım, takım elbise giydiğim için biraz zor oldu. sibel can'la bo derek arasında gidip gelen bir pozla metanet içinde iğnemi bekledim. O da fazla bekletmedi, görevlinin de eli pek hafifti zaten. doktor bey de gayet nazik bir sürü bilgi verdi, üstüne para falan da almayıp yolcu ettiler beni. mutlaka bir terslik var diye arkama baka baka çıktım. ama yoktu. ya da bana öyle geldi.

 neyse efenim hafta sonu küçük bir sahil kaçamağı yaptık. arkadaşların dürtüşüyle aşı yerimde kocaman GS forması renginde bir morluk olduğunu fark ettim. hickey aslında o dediysem de o boyutta bir hickey bırakacak kadını bulmak zor olduğundan yemediler. fazla üstünde durmadım bende.

 ama hafta içi böyle hafiften gelen soğuk terler, ateş, baş ağrısı derken noluyoruz dedim. bir sabah kalktım ki sanki kafam büyümüş de beynim aynı kalmış, nereye dönsem beyin şap diye o tarafa düşüyor (ağrı tarifindeki yaratıcılığım babamdan geliyor. onunda sol böğründen giren ağrı vücudunda roller coaster turu attıktan sonra sağ parmağından çıkar). neyse birimi aradım interneti aradım olay şuymuş:

 "Sarı humma aşısı canlı-attenüe olup tek doz parenteral uygulanmaktadır. Aşının en sık yan etkisi %10 olguda görülen 4-7. günlerdeki ateştir."

 ben de tabii ki %10 luk gruptayım, yaşasın azınlıkların özgürlüğü. ayrıca ayağım takılsa fırsattan istifade eden şerefsiz herpes virüsüm de bu fırsatı kaçırmadı ve dudağımın 90 köşesine taktı uçuk golünü.

 

neydi çilem.


Thursday, August 6, 2009

ne güzel toolumuzsun sen onenote abla

http://www.hal-pc.org/journal/2005/05_jan/OneNote.jpg

Eskide kaldı bin tane word dökümanının kalabalığı, text dosyalarının kifayetsizliği. Bas win+N'ye al notlarını paşa paşa klase et. Tabletim olmasa da mouseumla çiziyorum cin alileri, akış çartlarını. Microsoft'tan çıkan tek iyi şey excel değilmiş dedirtti bana.

Yalnız şu satırları yazarken bir ofis aracına ne saçma şekilde sevindiğimi fark ettim. Hayatı sorguluyorum dönücem..

Thursday, July 16, 2009

Dunya turu falan filan

Gencin biri daha kendini yollara vurmus.

Hic anlamiyorum bu dunya turu yapanlari. Bunalimdalar midir nedir? Neden kacmaktadir? Isterse dunyanin obur ucuna gitse kendinden kacamayacagini bilmemekte midir?

Turklere uymaz arkadasim dunya turu filan. Biz yerlesik hayati severiz. Tatil nedir bilmeyiz. Bildigimiz saniriz ama gider Marmariste su kenarinda yatmayi tatil belleriz, "ay sekerim hillside suya gittik pek romantikti boyleee bembeyaz" demeyi severiz.

Yazacam disisleri bakanligina boyle kendi yola vuranlari sinir kapisinda toplasinlar, dunya turuna ayirdiklari sure kadar askerlige gondersinler...

Caglayan efendinin dunya turu

Saturday, July 11, 2009

nine


Friday, July 10, 2009

son of a gun

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde herbertin yolu karadenize düşmüş. Kalacağı oteli güç bela bulan herbert otele girerken kapıdaki metal dedektörü ötmüş:

<düüüt>
Güvenlik: silahınızı alabilir miyim beyfendi
<Southpark sessizliği>
Herbert: neyimi?
Güvenlik: silahınız. otelde kaldığınız süre sizin için saklayalım
(Herbert iç ses: kravatı çıkarınca kenan imirzalıoğluna benziyorum, delikürek oluyorum, adam da haklı tabii)
Herbert: belki anahtar yüzünden öttü silah olduğunu nerden çıkarttınız
Herbert'le beraber gelen kişi: sorun değil herbert bey bırakın nolacak <çıtonk> (metal silahın mermer yüzeye kavuştuğunda çıkarttığı ses)
< silaha bakarken geçen southpark sessizliği>
<düüüt>
arkadan gelen tanınmayan üçüncü şahıs: silahı nereye teslim ediyoruz <çıtonk>
< dumur uçurumlarında yankılanan southpark sessizliği >
herbert: ben biraz acele çıktım almamışım benimkini yanıma <tıkırt> (mermer yüzeye düşen zavallı anahtar)

gökten üç kurşun düşmüş..