Tuesday, February 24, 2009

seviyorum işte

Kendimi bildim bileli lüzumsuz ıvırzıvıra meraklı oldum. Çocukken ev birincilik telleriyle doluydu. Ne işe yaradığı belli olmayan alet edevat hepsi çekmecelerde yığılı duruyor. Seviyorum tek bardaklık mikserleri, müzikli şişe açacaklarını, powerbalları, pilsiz bakır tel sargılı el fenerlerini, hangi çıkıntının fikri olduğu belli olmayan işlevsiz zamazingoları. İşte o yüzden benim disneylandım tchibo.

İlk açıldığından beri her temasına uğramaya çalışırım, kullanacağım belli olmayan ıvır zıvıra bir ton para veririm. Kayak boyunluğu da aldım buradan, boy yastığı da tırnak makası da. Horatio da önünden geçerken mutlaka gireceğimizi kabullenmiş durumda, paşa paşa o tarafa çark ediyor.

Efenim tchibo online satışa başlamış, sonra vay efendim niye söylemedin diye gelmeyin bana. Eski temaların ürünleri genelde, bu da adres: http://www.tchibo.com.tr

Kaygılarımla



.

Monday, February 23, 2009

Oscar

Slumdog'a ödül veren akademi üyesi! Sana da çok teşekkür ederim, sana da çok teşekkür ederim. Benim için Oscar bitmiştir, bi daha da gelmem Kodak Tiyatrosuna!

Şaka değil

-Allah rızası için 100 YTL, Allah rızası için 100 YTL, benim adım Fatih.
-Benim adım da Recep Tayyip Erdoğan.
-Ben sizi çok seviyorum, Allah da sizi sevsin, 100 YTL, 100 YTL!
-YTL değil TL (para verilir)

Friday, February 20, 2009

Isyanim var!

O seni Facebook'tan poke eder, sen cepten ararsin. O status update'den sadece ikinizin anlayabilecegi ozlu bir durum yazar. Sen cebine mesaj atarsin. O senin BlackBerry'ne e-mail gonderir, sen onun Outlook'una e-mail gonderirsin. Facebook'tan mesaj yollar, sen geri cevap yazarsin. Yoruldum ulan. Telefonun sadece telefon oldugu donemlere donelim lutfen.

Thursday, February 19, 2009

Repertuarlardan çıkması gereken şarkılar

Geçtiğimiz hafta kadim dostum Herbert ile Beyoğlundaydık. Biraz canlı müzik dinleyelim de keyfimiz yerine gelsin dedik. Ancak gittiğimiz yerdeki kardeşlerin repertuarları öyle bilindik, öyle eskimiş şarkılardan oluşuyordu ki keyfimiz kaçtı. Bu arada biz niye bara oturmamıştık sahiden?

İşte repertuarlardan çıkması gereken şarkılar listesi (volume 1):
  • Losing my religion
  • One of us
  • Ain't no sunshine
  • wonderful tonight
  • let it be
  • boat on the river
  • lady darbanville
  • hotel california
  • knockin' on heavens

Monday, February 16, 2009

Obituary

Ecnebi yayınlarda çok beğendiğim bir gelenek var: "Obituary" yazmak. Türkçeye "Anma Sütunu" diye çevrilebilir sanırım. Bizde olmaması büyük eksiklik. Obituary, yakınlarda vefat etmiş bir kişi hakkında bilgiler verip onun toplumun geniş kesimlerince tanınmasını sağlıyor. Yaşamında hangi işleri başarmış, topluma ne katkıları olmuş, neden saygı duyulması gereken bir kişilikmiş? Bunların hepsi bu sütunda anlatılıp ölen kişi saygıyla anılıyor.
Bugün bunu bana hatırlatan şemsiyelerimizde yazan isim: Celal Birsen. Bulunduğu araç, son günlerde İstanbul'a yağan aşırı yağmurdan sonra yolda oluşan su birinkitisi nedeniyle kontrolden çıkmış, şoförüyle birlikte hayatını kaybetmiş Celal Birsen. Şemsiye işini bu kadar büyütebilmesi nedeniyle kendisine hep bir sempatim vardı. Arkasından obituary yazacak kadar bilgim olmasa da saygıyla anıyorum.

Friday, February 13, 2009

!f

Bu akşam Beyoğlu Emek Sinemasında !f film festivali kapsamında Slumdog Millionaire filminin galası var. Günler öncesinden tarihler işaretlendi, biletler alındı filan. Türk seyircisinin bu filmle sinemada ilk buluşması olacak. O açıdan önemli. Yalnız IMDB'de filmin diğer ülkelerdeki gösterim tarihlerine bakınca insan bir tuhaf oluyor. Festival gösterimlerini bir kenara bırakırsak, Amerika ve Kanada'da 12 Kasım'da, İtalya'da 5 Aralık'ta, Avrupa'nın büyük bir kısmında Ocak'ta gösterime girmiş. Biz festival kapsamında bile ancak 13 Şubat'ta izleyebiliriz, resmi gösterim 27'sinde.

Thursday, February 12, 2009

Mutluluğun 10001 tanımı #50741

Mutluluk, en sıkıldığınız anda yakın bir arkadaştan gelen telefondur.

Yağmur

Dışarıda pıtır pıtır yağmur yağsın ki ben penceremin kenarında sıcak çikolatamı yudumlayıp işlerimi yaparken usul usul seyredeyim.

Fonda: Atomic Kitten - Whole Again

Tuesday, February 10, 2009

smirting

Efenim yeni çıkmış bu kavram. Daha doğrusu, kapalı mekanlarda sigarayı yasaklayan ülkelerde çoktan almış başını yürümüş esasen. Sigara içen bu şahıslar artık kibritçi kız gibi kapı önünde titre-çek-titre-çek egzersizlerine tabi olduklarından, acı çekenlerin kardeşliği gibi bir yakınlaşma içine girmektelermiş. Bu kapı önü dumanlı seanslar ister istemez "sizi ilk defa gördüm buraya sık gelir misiniz", "yokyok bu kadar güzel bi yüzü unutmam mümkün değil", "üşüyorsunuz çeketimi alın", "yıldızlar yanınızda sönük kaldı" gibi bayağının bayağısı replikler için de bir festival ortamı olmuş.


Normalde pek işe yaramayan bu kancalar bu ortamda katalize oluyorlar tabi. Sebep? Aidiyet ihtiyacı. Aynı altgrubun üyesi olma yakınlığı, "sigara içmeyen süt kuzuları içeride elim sende oynarken, biz ezilen kardeşler omuzomuza mabadımızı donduruyoruz, kahrolsun yeşilay" kollektivizmi.

Sadece bar kapıları değil, işyerlerinde de okul kantini kesişmelerini anımsatan ortamlar yaratmış smirting, az önce şahit oldum. Bu insanlar gaz odası dediğimiz sigara içilen ayrılmış bölümlerde bu kadar kızışmazdı, açık hava, bol oksijen zihinleri açtı herhalde. Birleşmek isteyene smirting bahane, o ayrı.

Kişisel gelişim kitapları

Kitapevlerinin bu bölümünden hiç kitap almışlığım olmadı, pardon oldu, ama onlar bu yazının konusu olan kitaplardan değil. Doğan Cüceloğlu, Üstün Dökmen, Acar Baltaş filan okudum ben de tabii. Hele Acar Baltaş'ın "Üstün Başarı" kitabı benim için bir efsanedir.

Bir de Sır, 100% düşünce gücü, 2 dakikada evet dedirtin gibi gerzek isimlerle satılan kitaplar var. İşte bunlar bi bota yaramayacağını düşündüğüm kitaplar. Ama kader bendenizi bu kitaplardan medet umacak hale düşürdü. Şimdi harıl harıl bu iğrenç kitaplardan birini okuyorum, işe yarayıp yaramadığını göreceğiz bakalım.

Friday, February 6, 2009

hole in my soul

Böyle bir bitti ama nasıl bitti hissiyatı, yani ne oldu şimdi burukluğu. Godot ile karşılaşınca ne der ki insan..


.

Wednesday, February 4, 2009

Olmaz! Van minüt!

Tuesday, February 3, 2009

Van minüüüüüüüüüt olmaz! Reloaded

Haftasonu yapacak pek işim yoktu, kanepeden koltuğa sonra tekrar kanepeye, oradan pufa sonra halıya sonra içerdeki kanepeye yattım durdum. Televizyonu ne zaman açsam kahraman Başbakanımızın Davos'ta sergilediği tavır ve davranışlar tartışılıyordu. Bunlar yetmemiş olacak ki 1 saat 8 dakika süren panelin tamamını YouTube'dan izledim.

5 melyona aldığımız monitör kablosuyla evdeki televizyonu dev bir bilgisayar ekranına çevirebiliyoruz neyse ki. Ses sistemini de bilgisayara connect edince YouTube home theater oluyur.

Panelden çıkardığım notlar:
  • Ban-ki-mun sakin ama etkileyici bir konuşma yapmış.
  • Sonra söz verilen Mr.Prime Minister her zamanki üslubuyla daha önce söylediklerini tekrarlamış.
  • Amr Musa Mr.PM'den daha heyecanlı bir şekilde yine İsrail'i suçlayan ve İsrail'in barışa yanaşmadığından bahseden şeyler söylemiş.
  • 3 konuşmacı da İsrail'e yüklenince Şimon Peres'in tepesi atmış, gayet yüksek sesle ve konuşmanın çoğunda Mr.PM'e hitaben ve parmağını savurarak konuşmuş.
  • Panel yöneticisi Ignatius, Amr Musa'dan süreyi öne sürerek konuşmasını bitirmesini istemesine rağmen Peres'e böyle bir müdahalede bulunmamış.
  • Peres'in konuşmasının ardından haksızlık edildiğini düşünen Mr.PM "van minüüüt olmaz!" diyerek araya girmiş.
Tüm bunları izledikten sonra şu kanılara vardım. Yönetici gerçekten süre konusunda çok dengesiz davranmış. Mr.PM yerinde bir çıkış yapmış, ama bunu bilindik Kasımpaşalı tavırlarıyla yapması hiç hoş olmamış. Bir de kendini kaybedip "siz öldürmeyi iyi bilirsiniz" demesi yakışık almamış. Neyse ki tercüman o kısmı sadece "you are killing people" diye çevirdi. Ancak Peres'e cevap vermesi ve toplantıyı terk etmesi bence yapılması gerekendi ve yapıldı da.

Ha 7 yıldır Başbakanlık yapan birinin halen İngilizceyi van minüt eksküz mi seviyesinde bilmesi çok vahim. Bir de bizim bu Filistin-İsrail savaşında diğer tüm ülkelerden daha fazla Filistin savunucusu olmamız ne kadar doğru bilmiyorum. Kraldan çok kralcılık genlerimizde var zaten. Ama en önemlisi şimdiye kadar ülkemizi ilgilendiren ve bundan çok daha ağır tepki verilmesi gereken konularda Kasımpaşalı PM'in sessiz kalırken ülkeyi doğrudan ilgilendirmeyen bir konuda tüm dünyaya hava atması yaklaşan yerel seçimlere hazırlıktan başka bir şeye hizmet etmiyor tabii ki.


Monday, February 2, 2009

badi

Bok gibi bir günden sonra insanın beklenmedik bir şekilde taze fasulye, elle yapılmış krep ve limon-tuz-tekila üçlüsüyle karşılanması: paha biçilmez.