Monday, December 14, 2009
yuvaya dönüş
Sunday, November 22, 2009
Eski ekibi yeniden toplasak mı?

Tuesday, October 27, 2009
How to Lose a Guy in 10 Days
Amerikan filmleri bize uymaz arkadas. Neymis 10 gunde hatun oyle seyler yapacakmis da erkegi kaybedecekmis. Ornek olarak verdigi ney? Herifin aletine Prenses Sofya diye isim takmak, evini kendi tarzina gore duzenlemek falan filan. Yahu bizim kizlar 10 gunde herifin evine girmez bile.
Bir Turk kizinin herifi elinden kacirmasinin en iyi yolu 10 gunde iki kere "iliskimiz nereye gidiyor berkecaaaaan?" diye sormaktir bence.
Friday, October 23, 2009

Makyaj odasi
Suzan Kardeş - Makyaj Odası Şarkıları
1. Suzan Kardeş - Gelem Gelem
2. Nejat İşler - Hancı
Albumdeki en iyi sarki bu. Nejat Isler'in sesi ne guzelmis yau!
3. Demet Akbağ - Çayuriye (Olanlar Oldu Bana)
Demet Akbag'in sarki soyleyisi album ortalamasinin ustune.
4. Yasemin Yalçın - Taht Kurmuşsun Kalbime
Bunu pek begenmedim.
5. Cem Yılmaz - Ah Bu Gönül Şarkıları
Cem Yilmaz'in sesi bence cok guzel, ama hala bir urkeklik var uzerinde. Mazhar Alanson - Psikopat duetinden sonra bu sarki da cok iyi.
6. Halil Ergün - Kırmızı Gülün Alı Var
Halil Ergun'den bu sarkiyi dinlemek guzeldi.
7. Haluk Bilginer - Sen de Başını Alıp Gitme Ne Olur
Haluk Bilginer'i cok sevdigimden kendisinden daha iyi bir seyler beklerdim.
8. Olgun Şimşek - Ellerim Bomboş
Albumdeki en ozgun yorum diyebilirim. Olgun Simsek, arabesk tarziyla dokturmus.
9. Oya Başar - Dom Dom Kurşunu
Oya Basar maalesef ortalamanin altinda kalmis.
10. Yılmaz Erdoğan - Telli Turnam
Yilmaz Erdogan yanik yanik okumus turkuyu, cok sevdim.
11. Meltem Cumbul - Beyaz Giyme Toz Olur
Meltem Cumbul guzelce fisildamis mikrofona sanki.
12. Şebnem Dönmez - Yovano Yovanke 13. Özgü Namal - Saoroma (Hıdırellez) / Ederlezi
Ben bu kadin yorumlarini begenemedim ya nedense.
14. Güven Kıraç - Neden Saçların Beyazlamış Arkadaş
Bu da gayet iyi, sarkiyi da cok severim, Guven Kirac da guzelce soylemis agzina saglik.
15. Erkan Can - Küçelere Su Serpmişim
Bu da en sevdigim sarkilardan oldu, alip goturuyor.
16. Fikret Kuşkan - Pıkmasparı (Kuzgun)
17. Sezen Aksu - Eğreti Gelin
Sezen Aksu'ya diyecek bir lafim olmaz, olamaz.
18. Suzan Kardeş - Huysuzsun... Arkamdan Tas Tas
Thursday, August 13, 2009
aşılı kaldım bir ipin ucunda
bir şey çok kolay olduysa bilin ki bir müddet sırtınız duvara dayalı gezmenizde fayda var. özellikle de benseniz. çünkü bilirim ki işim rast gittiyse, ulu manitunun canı sıkılmaktadır ve o bana asap sokacağı yağlı kazığın budaklarını temizlerken benim rahatlayıp gevşememi istemektedir.
neydi çilem.
Thursday, August 6, 2009
ne güzel toolumuzsun sen onenote abla
Eskide kaldı bin tane word dökümanının kalabalığı, text dosyalarının kifayetsizliği. Bas win+N'ye al notlarını paşa paşa klase et. Tabletim olmasa da mouseumla çiziyorum cin alileri, akış çartlarını. Microsoft'tan çıkan tek iyi şey excel değilmiş dedirtti bana.
Yalnız şu satırları yazarken bir ofis aracına ne saçma şekilde sevindiğimi fark ettim. Hayatı sorguluyorum dönücem..
Thursday, July 16, 2009
Dunya turu falan filan
Friday, July 10, 2009
son of a gun
<düüüt>
Güvenlik: silahınızı alabilir miyim beyfendi
<Southpark sessizliği>
Herbert: neyimi?
Güvenlik: silahınız. otelde kaldığınız süre sizin için saklayalım
(Herbert iç ses: kravatı çıkarınca kenan imirzalıoğluna benziyorum, delikürek oluyorum, adam da haklı tabii)
Herbert: belki anahtar yüzünden öttü silah olduğunu nerden çıkarttınız
Herbert'le beraber gelen kişi: sorun değil herbert bey bırakın nolacak <çıtonk> (metal silahın mermer yüzeye kavuştuğunda çıkarttığı ses)
< silaha bakarken geçen southpark sessizliği>
<düüüt>
arkadan gelen tanınmayan üçüncü şahıs: silahı nereye teslim ediyoruz <çıtonk>
< dumur uçurumlarında yankılanan southpark sessizliği >
herbert: ben biraz acele çıktım almamışım benimkini yanıma <tıkırt> (mermer yüzeye düşen zavallı anahtar)
gökten üç kurşun düşmüş..
Wednesday, July 8, 2009
Tercih Meselesi
Wednesday, July 1, 2009
PSP alacaksaniz...
Friday, June 26, 2009
Thursday, June 18, 2009
The International
Thursday, June 11, 2009
Schopenhauer'in sacmalamalari
Basliktan baska bir yorum yapmayacagim.
Ruhuna el fatiha
Sunday, May 31, 2009
zor işler bunlar
Efendim bizim hanım merak ettim şu filmi bi indir demişti yazlığa gitmeden önce, kısmet olmadı tek başıma seyrettim. İyi başlamış esasen ama sonra hollywood mutlu sonuna bağlarım diye çok fena saçmalamış. Scarlett'in boynuyla beli arasındaki bölgeyi hariç tutarsak ziyadesiyl sıkıldım.
Ama bana şunu bir daha hatırlattı ki yaş 25'i aştı mı yeni ilişkilerde kontrol ibresi kadından erkeğe kayıyor. Efenim üniversitede ya da lisede tempra bagajı gibi havadaki kıçlar zamanla gayet yere iniyor. Her biri birer küçük prenses olan, kendisine prens albırttan azını layık görmeyen bu kızlarımız yaş 27-28 ve hala çocuk yoksa feysbukta eski redlerine "ah canım neydi o eski güzel günler" mesajları yolluyor. Beter olun :) yaşasın kadınları kapımıza düşüren biyolojik saat :)
Ama konuyu ele alış sitilleri bizden farklı. Bir iki kez aradığı kızdan cevap alamayan erkek, en kötü arkadaşıyla meyhaneye gider, geceyi "zaten orospuydu o" ana fikriyle noktalar ve sonraki kızda şansını dener. Kadınlar öyle değil. En ince detay dönüp dönüp defalarca didikleniyor, duruşlar bakışlar analiz ediliyor, bunalımlara giriliyor çıkılamıyor. Bu yüzden de hepsi sex and the city'e bayılıyor.
Ama işte bizde böyle bir dizi yapmak değirmen taşı gibi döt ister. Bir ara yerli versiyonunu çekmeye başlamışlardı, deniz akkaya ve cansu dere vardı. Ama içimizdeki perihan abla kültüründen uzaklaşmayınca çok fena patlamıştı elde. Bizim kızlarımız boşluktalar yani bu yüzden. Bu yazıyı yazarken araştırdığım kadarıyla onlar çareyi internette arıyorlar. O da pek olmamış mamafih.
Benim bu kızlara naçizane tavsiyem, şahsımı gülmekten anırtan, keri bıredşovun yerli ve daha az politically correct versiyonu:
kim lan bu hayatımın erkeği
.
yaz bekarı
Bizim hanım yazlığa gitti, bir aydır ev bana kaldı. Yalnız yaşamak o kadar da kötü değilmiş aslında. Yine de insan akşam işten gelince terliklerini verecek, önüne bir kap guacamole koyacak birini aramıyor. değil. Bir de yalnız yaşamanın şöyle kötü bir yanı var, kapı kapandıktan sonra insanoğlunun ulaşmak için binlerce yılını harcadığı medeniyet seviyesi resetleniyor. Yani yargılayacak kimse olmayınca masanın üstünde kot pantolon olması veya salon sehpasının üstünde mutfak dolaplarından daha fazla kap kacak olması o kadar saçma fikir gibi görünmüyor. Temizlikçi kadın aynı fikirde mi bilemem tabi.
bir yandan da işte durumlar baya değişti. Eskiden kendi zamanımı kendim belirlerdim. Şimdi öyle değil aynı anda 3 farklı yerde olup 5 farklı işi yetiştirmem gerekiyor. Sabah içeri girdiğim andan akşam kendimi kapıya attığım ana kadar sürekli bir koşuşturma halindeyim. 3 farklı başlıkta çalışıyor olmak da 3 farklı ekip, 3 farklı zamanlama ve deliksiz bir outlook ajandası demek. öyleki toplantı için arayanlara 2 hafta sonrasına randevu verebiliyorum. Telefonumda sürekli cevapsız çağrılar, inboxımda birikmiş mailler var. Ama enteresandır eskisinden daha mutluyum. İnsanoğlu tuhaf hakikaten.
Sosyal hayat da ilginç bir şekilde canlandı, nerdeyse her akşam bir şeyler yapıyorum. Baharda İstanbul başka gerçekten.
Durum böyle olunca da blog üvey evlat oldu. Kaç yüz milyon kere bir şey yazayım diye açıp acil bir işle beraber geri kapattım bilmiyorum. Ama söz vakit yaratıp yazıcam.
Sunday, April 26, 2009
Thursday, April 16, 2009
ev arayana sözlük
ev arıyorum a dostlar. ne zor işmiş. emlakçıya kaptırdığın eliniz, kol ve bacak olarak yine emlakçıya geri dönüyor. neyse ki internet var da bazı evleri resimlerinden bakıp eleyebiliyorsunuz. ama kesin bir kural var ki fotoğraf her şeyi olduğundan büyük gösteriyor (hımm aklımda bulunsun bu). bu ilanları inceleye inceleye ayrı bir dil olduğunu fark ettim. ilanlardaki standart kelimelerden bir sözlük yazmadan da olmaz dedim:
sirin: ev diyoruz ama aslinda degil. hepsini birlestirsen normal bir evin banyosundan hallice olacak. ama biz duvarlari kevaşe lilasına boyadik. alcidan zeki muren tarzi ışık aplikleri yaptik. ortaokul ogrencisi bir kizin zevkine uygun hale getirdik. zaten sirin derken de sevimli manasinda degil sirinler koyundeki evleri kast ettik ilham kaynagi olarak.
kutu gibi: bilinen mantik sinirlari dahilinde ancak kopek kulubesi olarak adlandirilabilecek bu mezbeleyi sana ev olarak itelemek niyetindeyiz. hazir misin. kasma fazla kasma
sipsirin kutu gibi: run forest run
keyifli bir daire: şimdi ev o kadar silik ki uygun sıfat bulamadık. şirin desek değil, kutu desek yanlış anlayacaksın. ya balkonunda yarı yıkık bir mangal çakması barbekü vardır, ya da balkondan sarkınca 1 cm2 büyüklüğünde bir leke olarak deniz görülebiliyordur. daha büyük ne keyif olabilir ki?
kaçırılmayacak fırsat: ev elimizde patladı
bakım istemez: 1 kat boya var duvarda, mutfağa da 3. sınıf mdf dolap koyduk. fiyatı ikiye katladık. adam olana çok bile bu bakım.
okasyon: koseyi donunce meshur bir cami/okul/avm var ve bu sana 50bin papele malolacak ahbap. ayrica o koca kicin zenci ve yere cok yakin
yatirima uygun: simdi bu iki farli durumda kullaniliyor.
- it baglasan kimlik bunalimina girer. konut basligi altina koyduk tamamen terbiyesizligimizden. eve son çivi cakildigi sene ahu tugba karda donuyodu da kayak hocasi ciplak soyup karla ovmustu, sonra agzindan opmustu, bildin mi o filmi. hah iste onun cekildigi sene. banyo testere 6'nın seti olarak çekinmeden kullanılabilir, mutfak duvarlarında paleontolojik çağdan kalma çok kıymetli duvar resimleri var, mamut kovalayan adamlar falan. oyle gostermelik temel atma torenleriyle duzelmez bu ev agir sanayi hamlesine girismen lazim.
- içerde bir kiracı var, çirkef sıçratmadığı kimse kalmadı. biz şirretinden kaçıyoruz sıra sende. artık vurur musun vurdurur musun tamamen senin cinai yeteneklerine kalmış.
bir de ev alma spor ayakkabi al. o kadar cok yurudum ki su son birkaç gunde ayaklarım dile geldi küfür ediyor. bir de ustune benim gibi yokuslu bir semt sectiyseniz ebenizin hiç tanışmadığınız uzuvlarıyla muserref olmaya hazir olun. hele hele butceniz trilyorlar icermiyor ama oyle giris katinda oturmam snoblugundan da odun vermiyorsaniz, cezaniz uc tane asansorsuz 5. kat daireyi ust uste gezmek. toşbillere yan bastiniz.
ozet olarak henuz istedigim daireyi bulamadim ama baldirlarimin yaptigi fazla mesai sayesinde bir elmanin iki yarisi gibi dipdiri bir kicim oldu. sipsirin.
Sunday, April 12, 2009
Instantes
ANLAR - Jorge Luis Borges
Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde, daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
Çok az şeyi
Ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çok riske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneş doğuşu izler,
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
Görmediğim bir çok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten.
Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın.
Hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan,
Gitmeyen insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.
Eğer yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.
Ama işte 85'indeyim ve biliyorum...
ÖLÜYORUM.
old man
Filmin kendisi gibi yayılışı da ilginç. İlk çıktığında çok sınırlı bir kesimde kalmış, sinemalarda doğru dürüst gösterilmemiş, pek kimse duymamış. Sonra biri filmin tanıtım dvd'sini korsan yoldan torrent sitelerine düşürünce kulaktan kulağa yayılıp tanınır olmuş, IMDB puanı tavan yapmış, kendi çapında bir fenomen olmuş. Hatta yönetmen filmi internete sızdıranlara teşekkür mektubu bile yazmış.
Thursday, April 9, 2009
Yuccanin hazin oykusu
Evvel zaman icinde bana hukmeden bir komutan vardi. Gel derdi gelirdim, git derdi giderdim. Bugun hava cok guzel ben kapali mekanda oturamam derdi, en guzel acik mekana gotururdum. Mangoda indirim var, sen iceride otur bekle derdi, magazanin ortasindaki koca kanepede benimle ayni kaderi paylasan zavallilarla beklesirdim.
Bir gun komutan is degistirdi. Ben de yeni isi hayirli olsun diye su yanda gordugunuz devasa agaci gonderdim. Ismi Yucca imis. Komutanin hosuna gitti ama kizdi biraz da. Getiren cocugu iceri salmamislar, o da kendi tasimis yukari koca acagi.
Aylar sonra komutanin yeni isyerinin baska bir yere tasinacagi tuttu. Yeni yer cok teknolojik filan oldugundan calisanlarin ciceklerine agaclarin izin yokmus. Komutan odunc olarak verdi Yuccasini bana. Ben de isyerinde masamin yanina yerlestirdim.
Sonra komutanla ayrildik. Komutan da ayrilmamizdan 6-7 ay sonra baska garnizona gitti zaten.
Lehman Brothers batti, AIG kurtarildi. Dolar 1,8 oldu. Hamdolsun kriz Tayyibi teget gecti. Filan derken... Yucca bugun bizim eve geldi.
Esselamün aleyküm ve rahmettullah
İleri safhalarında boyun kemiğinin düzleşmesi gibi bir durum ortaya çıkıyormuş. Neyse beni boynum hala eğriymiş. Bir tüp Voltaren ile internette rahatlıkla bulunabilen boyun egzersizlerinden verdi.
Wednesday, April 8, 2009
platonu da sevmem zaten
İbrahim Tatlıses gibi ne olsa salya sümük ağlayan, duygularının götürdüğü yere giden baba tarafıma hiç ama hiç çekmemişim. Aklımın iplerini salmam, duygularımla karar vermem. Bu yüzden zaman zaman pembe dizi tadına ulaşan ailemizde ufak bir Hulki Cevizoğlu rüzgarı estirmeme alıştılar. Olağan dışı şeyler de yaparım bolca, planlı asla değilim, ana göre karar değiştiririm. Ama öyle hissettiğim için değil, mantığım öyle buyurduğu içindir. Çoğu kişi hissizlikle ruhsuzlukla suçladı mamafih nafile. O yüzden de asla anlamadığım bir şey var: tek taraflı sevgi.
daha fenası var, şarkıcı hayranları. tarkaaaaan diye üstünü başını paralayan ergenlerden bahsetmiyorum. onun zaten kulağından hormon damlıyor zavallım, yapabileceği en normal şey konserde histeri krizi geçirmek. Ben böyle kendini şarkıcıyla özdeşleştiren, hayatımda çok özel yeri var mikmik diye beynimi sevenlerden bahsediyorum. Onun şarkıları anlıyordur bir tek seni, yanlızken onun sesi destekliyordur falan fıstık. O zaman o şarkıcıyı değil şarkılarını
Aynı hislerim birebir aşık olup da açılamayan veya karşılık bulamayan ama yine de kıvrım kıvrım kıvrananlar için de geçerli ama o konuya pek giresim yok. Yine de ben seni sevilecek biri olarak görmüyorum diyen birine karşı nasıl hala aşk besler insan, bilemedim tabi. Bu arada Mecnun da Leyla'ya değil aşka aşıktı mealinde laflar edecekseniz yanlış blogdasınız zaten, sağ üstteki çarpıya tıklayıp gönül dostları şiir pınarı sitesini falan açın.
Tuesday, April 7, 2009
Ban Ki Moon dramı
Ban Ki Moon dramı
SIRADAN bir güne uyandım...
Köprü’den eylemciler sallanıyor, Yeşilköy’de havaalanı yakınlarındaki gösteri merkezi yanmakta.
Bir dolu lider, mesela Rasmussen İstanbul’da. Kolu kırık (veya çıkık, her neyse) vaziyette Medeniyetler İttifakı konuşmalarını dinliyor.
Mesela Obama, Melih Gökçek’le Anıtkabir’i ziyaret ediyor.
Dedim ya, sıradan bir gün!
Devamı:
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/11379035.asp?yazarid=25
Monday, April 6, 2009
Kaplumbaga Terbiyecisinin hazin oykusu

Bulusmalardan birinde hatunun dogumgunun yaklastigini ogrenen Osman Hamdi, aska gelerek dogumgunu hediyesi olarak verilmek uzere bir resim yapmaya baslar. Bu resmi bitirdigi gunlerde guzel hanimla tekrar bir araya gelirler ancak bu kez hatun kisi kendisine karsi cok alakasiz davranmaktadir. Osman Hamdi bozulur ama belli etmez, baska bir bulusmaya saklar kendini. Maalesef sonraki bulusmalarda da durum degismez, hanimin ilgisi birdenbire kesilmistir. Osman Hamdi, Kaplumbaga Terbiyecisi adini verdigi bu eseri hoslandigi kadina veremez, evinin salonunun duvarina asar.
Not: Bu oykunun su anda bizim evin salonunda asili duran Kaplumbaga Terbiyecisi kopyasiyla hicbir ilgisi yoktur.
Sunday, April 5, 2009
anlamazdim anlamazdiiiim
maitred: i don't think i understand this , sir
Buyuk bulusma
Duella (Hanim!) kendilerini bekledigimiz gibi bulup bulmadigimizi sormustu. O zaman kendisinden tirstigim icin dogruyu soyleyememistim. Simdi cevaplar>>>>
Sovalye tam bekledigim gibi, kafaca uyustugum birisi cikti.
Hafiye bizi canli canli yiyecek diye beklerken kenarda oturup sessiz sakin kahvesini icti.
Duella ise beklentilere paralel olarak cok sey anlatti. ;)
Hepsi de okumus, efendi insanlarmis. Korkacak bir sey yokmus.
Monday, March 16, 2009
Annemi de alıp gidicem artık..
AKP Aydın Mitingi, 9 Mart 2009
Friday, March 13, 2009
3. nesil I-pod shuffle
Apple, yeni nesil aypod şafılını çıkarmış. Ben, bir önceki modeli alalı daha 2 ay olmuştu halbuki.
Barack Obama seçimden önce verdiği sözleri tutmuyor.
Verilen sözler için:
http://www.dailymotion.com/video/x4gkz8_barack-obama-on-the-late-show_fun
Monday, March 2, 2009
bir sinir törpüsü olarak ikea
başta herşey güzeldi. iç çamaşırları, t-shirtler paşa paşa geçiniyorlardı atandıkları yerlerinde. ne bilirim ben aneboda denen iblisin katil bebek çaki gibi önce kendini sevdirme sonra iflahımı kesme merakında olduğunu. en beklemediğim anda hop iç çamaşırı çekmecesi sweatshirt çekmecesinin üstüne oturdu. 4 yıllık mühendislik eğitimi ilk defa bir işe yaradı, içten takılan vidayı dıştan sabitleyecek civata vermedikleri için, vidayı imanına kadar sıkmazsanız zamanla bağımsızlığını ilan ettiğini farkettim.
olur böyle vakalar diyerek yaradana sığınıp acı kuvvetimi tatbik ettim vidalara. hepsi gömüldü 3. sınıf suntaya çıkmamacasına. ben mutlu mesut hayatıma devam ederken aliye rona kılıklı aneboda başıma çoraplar örmeye devam ediyormuş, boyu devrilsin. bi sabah baktım en üst raf yerine mıhlanmış, öldüm allah açılmıyor. çeşitli inceleme ve araştırma çalışmaları sonucunda, kantinci sucuğu inceliğindeki alt tabakanın bel vererek alt rafa düştüğünü, bu sırada sıkışarak trafiği kitlediği sonucuna vardım. zihni sinir formülleriyle çıkardım alt tabakayı, ama reed richards kıvraklığında olmadığımdan yerine takmak için ölümüne sıktığım o vidaları sökmek gerekiyordu. bebek altı değişiştir özeniyle açtım o vidaları, yaptım bunu. altı tekrar yerleştirdim ve her tarafı sıktım özenle. o meşhur vidaları tekrar kanırttım yerlerine, fakat oyun hamurundan imal edildikleri için bu basınca daha fazla dayanamadılar ve tıp dilinde folloş dediğimiz hale kavuştular. bir zamanlar mutlu bir + bulunan vida başında artık bir o vardı. verilen mesaj basit ve açıktı, bu sefer girdim buraya ama bir daha çıkartman gerekirse david coperfield lazım olacak.
bitti mi, tabi ki hayır. aynı işlemi düzenli aralarla altı düşen diğer iki çekmece için yineledim. kendisinden artık hiç hoşlaşmasam da anebodanın sıkılmamış ve sıklaştırılmamış yeri kalmadı. maykıl ceksın bu kadar düzeltmemiştir sağını solunu.
asıl eşeğin genital organlarına su kaçırtan olay o kara perşembe günü değişti, cehennemin gazabı sunta olmuş üstüme yağıyordu adeta. en üst çekmecenin altı yine düştü. sonsuz denemeler sonucunda yalama olmuş vidanın en iyi çay kaşığı dibiyle açılabildiğini keşfettim. aklımdan kuru kafa yıldırım dinamit yumruk vs. geçerek alt tabakıyı yerine yerleştiriyordum ki o çıt sesiyle dünyam karardı, koskoca arka panel bi ufacık çıt sesiyle vida yerlerinden kırılıvermişti. hislerim ancak ailesi doğranmış maksimusunkilerle kıyaslanabilirdi.
aklımdan geçen ilk fikir bu şerefsiz aleti atıp yenisini almaktı ama eşek meftası ağırlığındaki mobilyayı ne yapsaydım, nerelere atsaydım. herşeyi olduğu gibi bırakıp kendimi attım dışarı. En son bu hafta sonu anebodaya yenilmeyeceğime karar verip gittim hırdavatcıya, kırılan şerefsiz arka panel için köşebent, durmadan kendini atan alt paneller için minik piyano menteşeleri, sümük kıvamına gelen vidaların yenilerini aldım. operasyon uzun ve kanlı geçti. fakat seri çekiç darbeleriyle anebodayı dize getirmiştim, aparkattan girdiğim tornavidayla son darbeyi indirdim. yenmiştim anebodayı, ADRİİAAAAAAAANNNN diye haykırmaktan alıkoymadım hiç kendimi. zafer benimdi
çekmeceler bitmiş ve yerleşmişti, son işlem, son vida... derken o melun "çıt".
kayan ray olduğu gibi yerinden çıkmış, kaymasını sağlayan yağlı ufacık toplar iç çamaşırlarımın en ücra köşelerine kadar yayılmıştı.
tek bir şey diyebildim: pes
.
Tuesday, February 24, 2009
seviyorum işte
Efenim tchibo online satışa başlamış, sonra vay efendim niye söylemedin diye gelmeyin bana. Eski temaların ürünleri genelde, bu da adres: http://www.tchibo.com.tr
Kaygılarımla
.
Monday, February 23, 2009
Şaka değil
-Benim adım da Recep Tayyip Erdoğan.
-Ben sizi çok seviyorum, Allah da sizi sevsin, 100 YTL, 100 YTL!
-YTL değil TL (para verilir)
Friday, February 20, 2009
Isyanim var!
Thursday, February 19, 2009
Repertuarlardan çıkması gereken şarkılar
İşte repertuarlardan çıkması gereken şarkılar listesi (volume 1):
- Losing my religion
- One of us
- Ain't no sunshine
- wonderful tonight
- let it be
- boat on the river
- lady darbanville
- hotel california
- knockin' on heavens
Monday, February 16, 2009
Obituary
Bugün bunu bana hatırlatan şemsiyelerimizde yazan isim: Celal Birsen. Bulunduğu araç, son günlerde İstanbul'a yağan aşırı yağmurdan sonra yolda oluşan su birinkitisi nedeniyle kontrolden çıkmış, şoförüyle birlikte hayatını kaybetmiş Celal Birsen. Şemsiye işini bu kadar büyütebilmesi nedeniyle kendisine hep bir sempatim vardı. Arkasından obituary yazacak kadar bilgim olmasa da saygıyla anıyorum.
Friday, February 13, 2009
!f
Thursday, February 12, 2009
Mutluluğun 10001 tanımı #50741
Tuesday, February 10, 2009
smirting
Normalde pek işe yaramayan bu kancalar bu ortamda katalize oluyorlar tabi. Sebep? Aidiyet ihtiyacı. Aynı altgrubun üyesi olma yakınlığı, "sigara içmeyen süt kuzuları içeride elim sende oynarken, biz ezilen kardeşler omuzomuza mabadımızı donduruyoruz, kahrolsun yeşilay" kollektivizmi.
Sadece bar kapıları değil, işyerlerinde de okul kantini kesişmelerini anımsatan ortamlar yaratmış smirting, az önce şahit oldum. Bu insanlar gaz odası dediğimiz sigara içilen ayrılmış bölümlerde bu kadar kızışmazdı, açık hava, bol oksijen zihinleri açtı herhalde. Birleşmek isteyene smirting bahane, o ayrı.
Kişisel gelişim kitapları
Bir de Sır, 100% düşünce gücü, 2 dakikada evet dedirtin gibi gerzek isimlerle satılan kitaplar var. İşte bunlar bi bota yaramayacağını düşündüğüm kitaplar. Ama kader bendenizi bu kitaplardan medet umacak hale düşürdü. Şimdi harıl harıl bu iğrenç kitaplardan birini okuyorum, işe yarayıp yaramadığını göreceğiz bakalım.
Friday, February 6, 2009
hole in my soul
.
Wednesday, February 4, 2009
Tuesday, February 3, 2009
Van minüüüüüüüüüt olmaz! Reloaded
5 melyona aldığımız monitör kablosuyla evdeki televizyonu dev bir bilgisayar ekranına çevirebiliyoruz neyse ki. Ses sistemini de bilgisayara connect edince YouTube home theater oluyur.
Panelden çıkardığım notlar:
- Ban-ki-mun sakin ama etkileyici bir konuşma yapmış.
- Sonra söz verilen Mr.Prime Minister her zamanki üslubuyla daha önce söylediklerini tekrarlamış.
- Amr Musa Mr.PM'den daha heyecanlı bir şekilde yine İsrail'i suçlayan ve İsrail'in barışa yanaşmadığından bahseden şeyler söylemiş.
- 3 konuşmacı da İsrail'e yüklenince Şimon Peres'in tepesi atmış, gayet yüksek sesle ve konuşmanın çoğunda Mr.PM'e hitaben ve parmağını savurarak konuşmuş.
- Panel yöneticisi Ignatius, Amr Musa'dan süreyi öne sürerek konuşmasını bitirmesini istemesine rağmen Peres'e böyle bir müdahalede bulunmamış.
- Peres'in konuşmasının ardından haksızlık edildiğini düşünen Mr.PM "van minüüüt olmaz!" diyerek araya girmiş.
Ha 7 yıldır Başbakanlık yapan birinin halen İngilizceyi van minüt eksküz mi seviyesinde bilmesi çok vahim. Bir de bizim bu Filistin-İsrail savaşında diğer tüm ülkelerden daha fazla Filistin savunucusu olmamız ne kadar doğru bilmiyorum. Kraldan çok kralcılık genlerimizde var zaten. Ama en önemlisi şimdiye kadar ülkemizi ilgilendiren ve bundan çok daha ağır tepki verilmesi gereken konularda Kasımpaşalı PM'in sessiz kalırken ülkeyi doğrudan ilgilendirmeyen bir konuda tüm dünyaya hava atması yaklaşan yerel seçimlere hazırlıktan başka bir şeye hizmet etmiyor tabii ki.
Monday, February 2, 2009
Friday, January 30, 2009
Thursday, January 29, 2009
BBC Bastards
Haberin kendisi:
Airbus crashes in New York river
http://news.bbc.co.uk/2/hi/americas/7832191.stmFotoğrafları:
In pictures: New York plane crash
http://news.bbc.co.uk/2/hi/in_pictures/7832256.stmUydu fotoğrafları:
Satellite map: New York plane crash
http://news.bbc.co.uk/2/hi/americas/7833025.stm
Kaptanın özgeçmişi:
Profile: Captain Chesley Sullenberger
http://news.bbc.co.uk/2/hi/americas/7832642.stm
Kuşların bir uçağı nasıl düşürdüğü:
How birds can bring down a plane
http://news.bbc.co.uk/2/hi/in_pictures/7832256.stm
Bir uçağın suya nasıl iniş yaptığı:
How do you land a plane on water?
http://news.bbc.co.uk/2/hi/uk_news/magazine/7833317.stmOha demek istiyorum sayın okuyucular.
Wednesday, January 28, 2009
jet lag
Ayranımız yok içmeye haykırışlarındaki amarikalı işadamlarının jetle gideriz taharete merakı neymiş böyle. Senatodan harpazı yiyen araba üreticilerinden sonra, nolur kredi verin çoluk çocuk evde aç serzenişlerindeki citi group'da 50 milyon dolara yeni jet alıyormuş. Obama çok fena çekmiş kulaklarını.
Jet fadıl zamanının ötesinde adammış da kıymetini bilmemişiz.
Tuesday, January 27, 2009
Where's Wally?
Harita Google Maps altyapısını kullandığı için Kıbrıs tek bir ülke olarak gösteriliyor. Konu her türlü yoruma açık.
Monday, January 26, 2009
Gertrude Bell
Şimdi hikayenin beni ilgilendiren kısmına gelelim. Efendim, Gerty Mersin civarlarında da gezmiş bir süre. Hatta bir akşam neredeyse bizim sokakta konaklamış bile diyebilirim. Aralık'ta Mersin'e gittiğimde kardeşimle bazı fotoğraflar çekmiştik. Meğerse aynı fotoğrafları 103 sene önce Gerty benzer açılardan çekmiş.
Kanlıdivane antik kentindeki bir anıtmezar:


Sunday, January 25, 2009
tell the girls we are back in town..
herbert ve horatio blog alemine geri döndü. umarım hocam dersi blog yapalım kadar özel olur burası da. o zaman çalsın davullar içki su gibi aksın.
nerde kalmıştık?